Ve yolculuk başlıyor
Sabiha gökçende dış hatlara girip, harç pulunu alıp, biletimi onaylattım ya da internetten check in yapmadıysan burada sıraya girip bikaç saati gözden çıkarabilirsin, ya da benim gibi yaptıysan dondurma yiyip ailenle birlikte bikaç dakika daha fazla zaman geçirebilirsin.
Pegasus dış hatlarda 20kg bagaj hakkın var bi de yanında uçağa sokacağın 8 kg el bagajın. Ben aslında evde tartmış olmama rağmen tam evden çıkmadan önce de bavuldaki son hava boşluklarını doldurduğum için benimki 23 kg çıktı, Bagaj limitini aştığın her kilo için 5’er € vermezsen de şurdan şuraya geçemiyorsun.
Ben öyle bir yerleşmeye gidiyorum ki şuan bavulumla ve sırt çantamda yürüyemeyecek haldeyim. Annemlerle vedalaşıp pasaport kontrole gidene kadar zaten sırtım eğilmiş, belim kopmuş, ellerim yorulmuştu. O kadar düşünüp, gezip sonra seçtiğim dört tekerlekli Bavulumun tüm avantajlarından yararlanmak adına diğerlerini de onun üstüne ekleyip her yerinden ite kaka götürüyorum. Artık hareket edebiliyorum. Uzunn yolların en sevdiğim yanı bu zaten bi süre sonra elindeki o tonla ağırlıkla sen bir şekilde kaynaşıyosuni bir yolunu orta yolunu buluyosun ve bir oluyosun. Gideceğin yere vardığın anda nda vay be diyosun, bu çileye nasıl dayanmışım. Her yerde bavullarını indir, koy, pasaportunu göster derken zaten kendini uçakta buluyosun.
Uçak notları . Yuçağa bindim, kaptan pilotumuz konuştu ve o an yolculuktaki en büyük eksikliklerimi anladım. .Mp3Player 2.Saat. Ağlayan, vızıldayan bebelere çare mi dersin, zate vatanından anandan babandan uzağa gidiyoken hüzünlü şarkılar dinlemek iyi olurdu mu dersin, Hem mp3playerım olsa karanlığa bakıp belki gözlerim bile dolabilirdi. Zorla kendimi duygusal bir moda sokmaya çalışıp aklıma acıklı şarkılar getirsende olmadı, zaten ağlak bebeler duygusal olmama fırsat da vermedi. Hemen ilk bulduğum yerden alınacaklar listesine ekledim.
Ve tabiî ki saat, ah saat, zamanasızlık ne feci bişeymişsin sen. İstanbulda saat takmayı bırakalı çok oldu.Herşeyi telefonla halletmeye alışalı da çok oldu.Zaten ben memur olalı da çok oldu. Kısaca saat takmayalı tam üç yıl oldu. Tabi yolda lazım olur diye aklıma geldiğinde çok geç oldu. Yavrumun pili bitmiş, günde ikiş defa bile doğruyu gösteremeyecek kadar çöok olmuş duralı da ben fark etmemişim meğerse. Kısaca uçakta saatsizlik çok feciymiş. Bir ara daldım, baya bi uyudum ama o üç saat hiç geçmedi. Sonra kaptan pilotunuz konuşuyor. Saat başında Kopenhagta olmayı planlıyoruz, hava 14 derece parçalı bulutlu dedi pilot ama saat başına kaç saat vardı onu bile anlayamadım ben.Sonra da indik zaten, yine elimde pasaportum bi elimde oturma iznimle kontrole geldim bu sefer adam bi saniye inceledi beni ve inandı o pasaporttaki asabi somurtkan kızın ben olduğuma çünkü o an yeterince yorgun ve somurtkandım bence. Fine okey dedi.
Havadan aşağı inerken mavi yeşil ve kırmızı renklerine hayran kaldığım Kopenhag havalanından şuan bi an önce kaçmak istiyorum. Bizim havaalanımız böyle mi ya, her saat güvenlik, danışma ne bileyim bi security var bizde.Buraya indiğimde saat gece di ve kimse yok burada.Sanki belediye binası. Yolcular sağa sola bakıyolar, herkes birbirine yardım etmeye çalışıyor.Burger King bile kapalı, başka bi yer açık herkes orda, çalışanlar seferber olmuş Hlk için. Burdan üç saat ondokuz dakikada trenle Karlskrona’ya geçicem. İnternetten saatlerine o kadar çok baktım ki her saatinde kaç aktarma yaptığını biliyorum şuan.Aktara aktara beş saatte gideceğime ben burada beklerim dedim ve sabahın 06.06 sına kadar beklemeye karar verdim ki tek seferde gidebileyim tek parça inebileyim diye. Buraya gelene kadar o kadar çok kişiyle konuştum ve bilgi aldım ki güya her şeyi biliyo havasında orda yemek yedim tabi saat 6`ya ´kadar da bekleyeceğim için ilk Avrupalı sandviçimi ve ilk bilmediğim içeceği oyalana oyalana 40-45 dakikada bitirdim.
Trene gideyim dedim ve bir baktım ki havaalanında tam trene giden iki kapı var. İkisinde de To Malmö yazıyo, sonradan öğrendim ki orayı yeni değiştirmişler heralde yazıyı da değiştirecekler ne bileyim ben kaldım iki yazı arasında ve tam beş kere falan bavullarım ve ben o merdivenlerden inip diğerlerinden çıktık. Kocaman bavulum onun sağından sarkan ortanca bavulum ve denge olsun diye solundan sarkan sırt çantamı ite ite tam bir işkence çektim orda ve o an Avrupaya gelen masum köylünün ilk şaşkınlığını yaşadım işte.
O saatte neden kimse yoktu orda bilmiyorum ama bulduğum herkese nasıl gideceğimi sordum ve koca Danimarka da küçük Karlskronayı bilen kimseyi bulamadım. Heralde böle iki saatten fazla yaşadım ve saat dörde geldiğinde herhangi yere giden herhangi bir trendeki kompartıman görevlisi güleryüzlü İsveçli kadın sayesinde en azından doğru tarafın neresi olduğunu öğrendim. Tam bir ferrarisini satan bavulunu iten bilge gibi kalakaldım tren istasyonunda ve hala benim trenimin gelmesine iki saat var, allahım bitmeyen dakikalar, tren istasyonu çok soğuk ve yukarda bavullarımla oturuyorum ve saatin sabahın altısına gelmesini bekliyorum.Kafam düşüyor, uyumamaya çalışıyorum ve son bir saat. Karlskrona C geeel,geel,gel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder