10 Ağustos 2011 Çarşamba

İş'te son üç gün


İşteki son üç günümü hiç böyle hayal etmemiştim ben, böyle herkese selam vere vere koridorlarda dolaşayım, masamdaki çiçeğe uzun uzun bakıp hüzünleneyim, çekmecelerimden çıkanları Amerikan filmlerindeki gibi kolilere doldurayım, gelip geçenler laf atsın şakalaşayım ne bileyim böyle bişeyler hayal etmiştim.







Ama şuan koridorlarda uçuş uçuş saçlarımla koşturan bir tipim, masamdaki dosyalarım bitmiyor zaman geçtikçe de altlarından üstlerinden hatta ortalarından bile birer tane daha çıkıyor, sanki üredikçe ürüyolar, üstüme üstüme geliyolar, üstelik müdürüme masum gözlerle bakıp bana acımasını beklerken o hiç de acımadı şunları bitirmeyi sakın unutma, istersen akşamları da kal burda dedi bana.


"Akşam kalmak mı?" zaten şurda kalmış 11 akşam, ne kadar önemli hepsinde ayrı bi program var o akşamların biliyo musunuz diyemedim tabi yine devam ettim koşturmaya, Koridorda nereye gidiyosun diye yolumu kesmeye çalışanlara kızdım içimden hatta yanında da "görmüyomusunuz elimde ne kadar önemli very important bi dosya var" bakışı attım, anlamadılar devam ettiler.

Masamdaki çiçekle bakışmayı bırak ona su vermeyi unutmuşum kaç gündür.

Hayallerimin çekmece boşaltma sahnesini de yaşayamadım haliyle, belediyede çalışınca çekmecenden önemli bi hediye, bi anı çıkmıyomuş çünkü, bir çekmece dolusu kağıt attım geriye kalan kebapçıların pidecilerin bide çiğköftecilerin telefonlarını da miras bıraktım burdakilere

Kısaca işten ayrılmak zor işmiş, o güleryüzlü kız gitti mutsuz, huysuz makyajsız bi kız geldi bugün! "hadi oyalamayın beni daha dosyalarımı bitiricem" bakışı atar giderim ben..

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Son yirmi :/ ve vizem çıktı

Merak etmeyin 19-18-17 diye geriye doğru saymıcam.
Ben son bi "1" der giderim, cool olduğumdan falan değil he, ondan olmasını isterdim ama şuan ben 20,21,22 diye gitmesini tercih ederim...


son 20'den size bir iyi birkaç kötü haberim var


son 20- iyi haber: vizeyi aldım

Konsolosluğu telefonla aradım ,  dosya numarasını söyledim, şöle bi kaç saniye geçti boşlukta,
vardır ya öle havada asılı bi telefon an'ı, tam karşındakinin ağzından çıkanı duyacağın bi nefes an'ı, heh işte ondan sonra "oturma izniniz çıkmış" dedi kadın.

İçimde sonsuz bi rahatlama, mutluluk, huzur muzur olmadı, aksine niye heycanlı değilsin diye soranlara ""daha vizem bile çıkmadı yea" kalkanım bile ortadan kalktı, hmm hala heycanlı değilim, biraz gergin, dalgın, sıkıntılıyım aksine.

Kesin İsveç yüzünden, google earth'de bile baktım bittin Karlskrona! bittin sen olum! adım adım baktım burda, napıcam ben bir yıl orda
not: bu blog tam da bunun için açılmıştır.
"Napıcam ben bir yıl orda? "

son 20- kötü haberler: evim hala yok
                       ingilizcem hala intermediate -  peki sorarım -ingilizceni geliştirmek için bugün ne yaptın?    -nothing , oh be son anda, bi kelime bi kelimedir yinede :)
                       herkes ev yurt derdinde, ben hala gezme tozma derdinde
gitmeden herkesle görüşmeye çalışıyorum, her arayanada aaa tamam mutlaka mutlaka diyorum, her gün biyerde oluyorum, olmasamda evde baygın yatıyorum, son çıkan bütün filmlere gitmek istiyorum, her haftasonu havuza gidiyorum, orda sanki donarak ölücem gibi geliyo iliklerime kadar sıcakta kavruluyorum... ama hesapladım ki her güne bir program yapsam bile yetişemiyorum an itibariyle..

e arada da eve uğramam,yeni doğan yeğenimi öpmem, en yakın dişçiye gidip bütün dişlerimi yaptırmam, bavul almam, kredi kartlarımı kapattırmam, okula belgeleri götürmem, euro hesabı açtırmam, arabamı satmam sonra onları euro yapmam ve bozulan fotograf makinamı yaptırmam gerek.

Ben "to do list" leri sıra sıra dizerken de tabi bünyem boş durmadı dudağıma sırasıra uçukları dizdi, şuan Angelina ile kapışır durumdayım.

Kısaca geri meri saymayın, duralım o an'da, o nefes an'ında bi duralım da ben de bir nefes alayım.